
Birkaç gün önce akşama doğru uyuyakaldım ve gece yarısına kadar uyudum. Sonra kendime geldim ve yaklaşık bir saat kadar uyanık kaldım, ancak tamamen dönüşmüş bir durumdaydım. Sanki ekstazi etkisindeymiş gibiydim. Adeta uzayda yüzüyormuş, Evren Ana’nın rahminde güvendeymiş, muazzam bir boşlukta ama en yüksek mutluluk hissiyle dolmuş gibiydim. Tarif edilemeyecek kadar muhteşemdi. Etrafımdaki her şey büyüleyici ve deneyimin tamamı olağanüstüydü.
O günden beri, her gece en saf saadet halindeyim. Böyle bir deneyimin mümkün olabileceğini hayal bile edemezdim. Elbette ki bu benim hayal gücümün bir oyunu değildi. Bu vizyonum tümüyle gerçekti. Bunda öznel hiçbir şey yoktu; mutlak bir objektiflikti. Diğerleri böyle bir gerçeklikten çekinir. Deneyimimi ancak şimdinin, geçmişin ve geleceğin bir bütün halinde harmanlandığı, zamansal olmayan bir durumun vecdi olarak tanımlayabilirim.
Zaman içinde meydana gelen her şey tam bir bütün halinde meydana gelir.
Dedi ki “Zaman içinde meydana gelen her şey tam bir bütün halinde meydana gelir. Hiçbir şey zamanla yok olmaz ve hiçbir şey geçici kavramlar ile ölçülemez. Zaman, mekan ve nedensellik; bencil, dünyevi güdülere bağlı kalan, dünyanın hoş ama boş nesnelerine ve biçimlerine tutunan zihnin koşullanmasıdır. Bu duyuların yarattığı bir gerçekliktir.
“Bulutlu zihin tarafından yaratılan ve zihinde karmaşaya neden olan bu tür pek çok alan vardır. Biri gerçek, diğeri değil denir. Ama esasında her şey gerçektir ve gerçek dışılık, biz iki gerçeğin temellerini incelemeden karşılaştırdığımız zaman yaşanır.
“Çeşitli derecelerde de olsa tek bir gerçek ve dolayısıyla tek bir gerçeklik vardır. Hiçbir şey yeni değil, hiçbir şey eski değil ve her şey sonsuzdur. Sen ve ben ufka farklı açılardan bakıyoruz ve bu yüzden görüntü ikimize farklı gerçekliklerde görünüyor. Biri, diğerinin gerçeklik boyutuna uyumlandığında, ortada yalnızca bir bütün var olur. Yalnız ‘Bir’ vardır ve var olan her şey daha önce var olan aynı Bir’in tecellisinden başka bir şey değildir. Yeni bir şey yoktur. Göze çarpan yenilik, duyu algısının eğlenmesidir. Ama kendinizi ‘nihai gerçekliğin’ hazzına ulaştırdığınız zaman, orada tüm düşünce ve duyguların tek bir renksiz renge karıştığını görürsünüz.
“Aslında tek bir renk vardır ve tüm renkler onun varyasyonlarıdır. Karışıklık, çokluk nedeniyle oluşur. Bir ile iki arasında, kendiliğinden var olan aynı Bir’i farklı şekilde ayıran bir boşluk vardır. Çokluk, insan zihninin koşullanmalarından biridir. Gölgenin ışığın varlığını kanıtlaması gibi çokluk da birliğin varlığını kanıtlar. Ayrılmaz bir bütündür. Ayrılmaz birliğin alanında, kesinti yoktur.
“Entellektüelleştirmek (mantığa büründürmek), gerçekle bağını kaybederek yeni bir gerçeklik yaratmak gibidir. Gerçeği deneyimlemenin geçmiş, şimdi ya da gelecekte değişime uğramayan başka bir yolu daha vardır. Bireysel benlik, okyanusa düşen bir su damlası gibi kendini kozmik Bir’e teslim ettiğinde, bireysellik uçsuz bucaksız denize akan bir nehir gibi mükemmelliğe giden yolu bulur.
“Sadece birkaç şanslı kişi, adı olmayan bu ‘Hakikate’ dokunmuştur. Bu dokunuş tüm açıklamaların ötesinde, yalnızca dili olmayan o inanılmaz deneyime tabidir. İnsan hatırladıklarını unutmayı öğrendiği zaman, zihin hangi dilde düşünecek ki? Düşünenin, üzerinde düşüneceği hiçbir şeyi kalmaz. Bu sebeple düşünen ve akıl yoktur. Sadece, güzel ve tarif edilemez olan muhteşem görkemiyle Benlik vardır. Bu, korkuyu yaratabilecek hiçbir şey olmadığı için kişiyi tamamlanma ve korkusuzluğun zirvesine taşıyan bir deneyimdir. ‘Bir’, kendi bütünlüğü içinde tek başına var olur.”
Yazan : Swami Rama
Çeviren : Şükran Karaduman
Kaynakça: https://himalayaninstitute.org/online/transformation/